Bir pazartesi sabahı
Hani Kısıklı'da boğaz köprüsü ile Bağlarbaşı'nı ayıran bir yol ayrımı var ya, sol şerit Kadıköy ya da Üsküdar istikametine gidiyor sağ şerit FSM köprüsüne. Kilometrelerce öteden ayrılıyor yol böyle, amaç trafiği dengelemek. Herkes kendi trafiğinde ilerlesin diye.
Bazı kendini zeki sananlar yol ayrımına gelene kadar boğaz şeridinden sürüp arabayı, tam tarafını seçmek zorunda kaldığı noktada burnunu sol şeride sokuveriyor. Bugün yine böyle bir servis şoförü iki araba önümüzden girmeye çalıştı. Biz de dahil herkes kornaya basıp daha fazla girmemesini girerse vurabileceğimizi söyleyip yol vermedik (evet bunu kornayla söyledik). Adam bir süre kaldı orada, kimse boşluk bırakmadı, "biz boşuna mı bekledik o kadar" sesleri yükseldi yanından geçip giden arabalardan. Sonra geride bir yerde girmeyi başarabildi.
İlk başta biraz gaddarca gelebilir, belki unutmuştur bu kadar rencide edilmemeli denilebilir. Ama insani duyguları kullanan o kadar kişi varken bu düşünce çok gerilerde kalıyor. Şoförler, özellikle de servis ve minibüs şoförleri, özellikle acemi olanları ya da İstanbul'a yeni gelmiş olanları aptal yerine koymaya çalışıyorlar. Sanıyorlar ki yolların tek hakimi onlar, diğerleri onlara engel olamaz ancak yardımcı olabilirler. Mesela köprü şeridinden normal şeride istedikleri zaman girebilirler, diğerleri onlara yol vermeliler yoksa ezip geçerler. Geçemezler aslında, her yerde üstünlük taslıyorlar ama o kadar da özgür değiller. Orada ezerek vurarak giremezdi, suçlu olurdu ehliyeti alınırdı vs.. Farkındalar tabi ama biz bilmiyoruzdur diye kafalarına göre davranıyorlar. Umarım bu ona ders olmuştur.
Yol ayrımını geçtik, tünel çıkışı ile bizim yol birleşiyor bu sefer. Tam o birleşimde bir araba yavaşladı, daha durmadan kapısı açıldı ve içinden bir adam hızla indi. Trafiğin içinden nasıl kazasız belasız geçerim diye gözüyle bir yol çizmiş olacaktı ki kesinlikle arabanın arkasına, etrafına bakmadan, çizdiği hayali rotadan gözünü ayırmadan dümdüz gitti. Oysa ki tam o kapıyı açtığı esnada arkadan gelen bir motorsikletli vardı. Belki daha hızlı gelmiş olsa, ya da dalgın olsa hem o kişiye hem de arabanın açık kapısına vurmuş olacaktı. Durdu ve yol verdi. Ama o kişi, onun yol verdiğini bile görmedi. Trafik saniyeler içinde eski seyrine devam etti.
Bunun üstüne bir de sabah sabah tüm kırmızı ışıkları yakalamış olmak var. Servisi kaçırdım aylar sonra ilk defa. O da pazartesi gününe geldiyse demek... Sendrom böyle mi başlıyordu?
Özlem Kutlu
Merhaba, 1986 İstanbul doğumluyum. İstanbul'da yaşıyorum. Eski yazılımcı, şimdi kamu personeliyim. Bloggerlığın daha popüler olduğu ilk yıllarda bir çok blog açtım ama kısa süre sonra kapattım. Yıllar sonra geri döndüm. 5 Eylül 2016'dan beri bu blogta yazıyorum.
iletişim: ozlemkutlu2@gmail.com
Blog Arşivi
-
▼
2018
(190)
-
▼
Mart
(16)
- Zoretanin | 1.ay bitti
- Yeni temamı nasıl buldunuz?
- Mim #10 : Blogger Tanıma Mimi
- Bu bakla yenir mi?
- Cuma akşamı Cumartesi sabahı
- 1000Kitap.com a kaydoldum
- Bir pazartesi sabahı
- Haftasonu
- Steve Jobs gibi düşünmek - Daniel Smith
- Word Cloud
- Kaybolan eşyayı bulmak için dua
- Stefan Zweig - Bir Çöküşün Öyküsü
- Stephen Hawking'in ölümü
- Zoretanin 17.Gün
- Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor.
- Zoretanin ile bir hafta bitti
-
▼
Mart
(16)

Baya da kötü bir başlangıç olmuş, haftanın devamı umarım daha güzel geçer. Hem şunun şurasında cumaya ne kaldı canım? Bu arada bu son dakika hakları olmayan yola girmeye çalışan adamlar yüzünden bir kez kaza yaptık, hem suçlu hem de güçlü oluyorlar alçaklar...
YanıtlaSilhadi ya çok geçmiş olsun :( evet çok pişkin oluyorlar sinirlenmemek mümkün değil
Silteşekkür ederim, evet az kaldı :)
ay bizim ülke işte uyanık ülkesi yaaa :)
YanıtlaSilaynen
SilAklima suc ve ceza adli roman geldi.Yazar yasadigi sehir icin "nasil bir sehir burasi,sokaklar penceresi olmayan bir oda gibi,burada nefes almak bile imkansiz" demisti.
YanıtlaSilIstanbul da nefes alabiliyorsaniz ne ala Ozlem hanim. :)
Ne kadar doğru demiş, gerçekten boğuluyoruz burada. Azıcık yeşillik bir yere geçince oksijen çarpıyor :)
SilBenim de aklıma "Uçurtma Avcısı" geldi. Baba oğul Amerika'ya yerleşmişlerdi hani, baba alışamıyordu ülkeye "buranın sineklerinin bile acelesi var" diye sitem ediyordu :)
Yaşamı tek başımıza değil topluluklar olarak sürdürdüğümüzün fark edilmesiyle her şey düzelecek:)))
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum inşallah başarabiliriz bunu :)
Sil